Aslında bu satırları kaleme alma nedenim sevgili özlemi değil, aşktan çok daha kutsal ve yüce ayrılık acıları varken. Sakın aşkı küçümsediğimi ve aşağıladığımı sanmayın dostlar, bilakis her olgudan daha çok önem veririm ben ve karşısında boynum kıldan incedir sevdanın.
Ayrılık; bu kelimeyi yazarken bile elleri titriyor insanın hele telaffuz ederken adeta diline iğneler batıyor, dudaklarımızı kanatıyor bu acımasız sözcük, peki ya yüreğimize bıraktığı acı?..
Tedavisi olmayan bir sızıdır bu.
Ayrılık; uzaklaşmak, kopmak, birleşmemek, gitmek ve koparılmaktır. Ayrılık üzerine hangi şair şiir yazmamış, hangi ozan türkü söylememiştir? Ayrılık türkülerinin ezgileri yankılanır kulaklarımda. Şarkılardaki ayrılıkların bambaşkadır tadı. Şiirlerin ayrılığı, gönül dünyamızı başka gezegenlere taşır.
Hayatın şartları bizi ayrılığa zorlar. Elimizde olmadan zorlar. Ayrılmak zorunda kalırız. Ağlasak da üzülsek de sızlasak da bu bizim kaderimizi değiştirmez…
Ayrılık işte ayrı yazılır derler ya aslında ayrı yaşanır kimsenin haberi olmadan, kimse bilmeden yaşanır...
Ayrılık işte insana her şeyi söyletir...
Canın o kadar acır ki ne yapacağını bilmezsin....
Gözyaşı dökerek bir şeyler söylersin onunda canını acıtmak için fakat unutturun bir şey vardır...
Seni bırakan insanın canı acımaz!..
Zaten seven biride bırakmaz yalandan sevenler bırakır...
Sevmek herkesin bileceği bir iş değildir...
Hak etmeyenler hep sevilir hak edenler ise sadece sever...
Seversin delicesine sadece seversin yeter ki beni bırakmasın dersin, ben ikimiz için severim dersin ama yetersiz olur...
Çünkü seni sevmeyen biri bırakır bırakır sen bunu kabullenmek istemesen de bırakır...
Sen ne kadar kabullenmesen de bitmiştir bu ilişki sen ne kadar uğraşsana kendini kandırsan da bitmiştir.
Gitme diye haykırırsın fakat anlamsız kalır çünkü o seni duymaz anlamaz seni sadece gerçekten seven biri anlar...
Zaten gidenler ise hep seviyorum diyenler değil midir?..
Sevmek kalbi olan birisi için geçerlidir ama onun kalbi yoktur aslında vardır ama sana karşı yoktur...
Dedim ya, ayrılık bu insanı öyle bir değiştirir ki sen bile kendini tanıyamaz hale gelirsin...
Biri gelip yarın kıyamet kopacak dese başını döndürüp bakmazsın bile...
Herkesin seni bırakacağını düşürsün ve korkarsın bir daha sevmeye herkesi onun gibi görürsün
Kaçarsın anlamsızca ağlarsın gözlerinde yaş kalmaz ama yine ağlamaya devam edersin...
Belki de seninle vakit geçirmek için birlikte olmuştur diye düşünürsün ve sonra boş ver ben sevdim ya seviyorum ya o bana yeter diye kendini avutursun...
Avutmak zaten hep terk edilenlerin işidir...
İşte ayrılık böyle bir şey sevgilim… AYRILIK ŞERBETİ içmek zehir içmekten zor
Ayrılık bize hiç yakışmadı bir tanem hiç! Hani sözlerimiz vardı hani bir başkası helal olmayacaktı bize, gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Neden unuttun bir tanem neden. Sana hep güneşim derdim içimi ısıtan güneşimdin benim. Şimdi yoksun üşüyorum güneşim battı ölüme gidiyorum. Aşkım bırakma beni böyle yaşayamam sensiz beni senden ayırma...
"Seni düşünmek dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey"
demiş ya Nazım Hikmet…
O da bir şey mi?..
Seni düşünmek cennetin en güzel ırmağından en güzel kevser şarabı içmek gibi bir şey
"Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim"
demiş ya Yılmaz Erdoğan…
O da bir şey mi?..
Ben senin beni sevmeme ihtimalini bile sevdim. Çünkü ben seni sevdim…
Seni düşünmek nasıl bir şey biliyor musun?..
Bazen bir kanat çırpışı gibi bir kuşun özgürce, bazen bir tüyün yere süzülüşü gibi yavaş yavaş, bazen hızlandırılmış bir film şeridi gibi seri ve akıcı bazen bir balığın can çekişmesi gibi çaresiz ve acınacak bir şey seni düşünmek…
Seni düşünmek: Bazen bir çınarın altında sıcak yaz gecesinde hayaller kurmak gibi, bazen bir derin maviliklerde kaybolmak gibi, bazen bir çölde vaha bulmak gibi… Düşünürken ağzındaki lokmayı yutmayı unutmak gibi, ulaşamadıkça bir seraba peşinden ölesiye koşmak gibi… Tuttuğun bir balığı ağdan kurtarıp derinliklere Salı vermek gibi… İçini huzurla dolduran adın geçtiğinde daldığın hayallerden bir çırpıda gerçeklere dönüvermek gibi… Dörtnala bir taydan düşü vermek gibi düşlerin koynuna… İşte böyle bir şey seni düşünmek…
Elinin dokunduğu her şey güzel kokardı. Ancak şimdi her bir tarafım ayrılık kokuyor.
Bana da dokunurdun. Üzerimden seni atmak için çöplüklerde yatıyorum. Bozulmuş balık, çöpe karışmış çer çöp aklına gelen her türlü pisliğin kokusu sinmiş bana. Kokun da geçiyor benden.
Seni nefes diye içime çekmemek ne güzel.
“Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi…
Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de bütün kalbinle inan. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim geleceğim inan... Bekle...
Kapa gözlerini ve bana bak; ’Ben’ diye gördüğün her şey senin yokluğun. Elin, gözün değdi diye atamadığım şiirler senin yokluğun...
Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var…”
Seni düşündüm yine düşüncelerimin inadına. Ellerini düşündüm, gözlerini düşündüm taparcasına. O geceki tenini kokusunu düşündüm… Nedense elimde olmayarak seni başkalarıyla düşündüm. Kıskandım, kıskançlık sabaha dek dolaştı damarlarımda.
Bir görmeliydin nasıl perişandım, bu gece sana geldim. Sana aktım düşlerimin düşüncelerinde…
Utandım…
Bilir misin ben kendimden bile utanırım. Paramparça geri döndüm kapat kapıyı dediğinde kapıdan. Sonra ninniler söyledim sana aşk öyküsüyle. Yıldızlardan evler yaptım ikimize küme küme…
Çıktım sokaklarda ağ ördüm ölümsüzlüğe, senden habersiz ve ilk kez yalnızlığıma, çaresizliğime ağladım bu gece…
Dedim ki arkandan; sen uçurum kenarında açmış bir gül olsan, düşeceğimi bile bile seni koparmaya gelirim; dedim… Dedim ama sana duyuramadım, avaz avaz bağırdım, yine duymadın ve gittin… Arkana bakmadan, özlem ve hasreti bana bırakarak, kapat kapıyı dedin…
Veee gittin…
Sonra ya sonrası düşündün mü hiç!.. Aklına geldim mi?..
Sorduğun soruya bak?..
Benim aklımdan çıkmadın ki…
Aklımda hep o yasemen kokulu…
Ellerin, ah o ellerin,
Ellerime değse bir kere rastgele, olur ya parmağın parmağıma dokunsa…
İçimde yıldızlar uçuşur yüreğimden sana, taa yüreğine…
Gözlerin, ah o gözlerin,
Gözlerime değse bir kere rastgele, olur ya konuşurken,..
Dizlerin, dizlerime değse, olur ya aniden,
Yağmurlar yağar yüreğime, şimşekler çakar taa beynimin içine.
Bir nefesin değse eğildiğinde bana, gül dudağın değse birden yanağıma bir daha, bir daha değse ve bir daha değse rastgele!
Ama yoksun gittin, gittin ama bir soluk kadar yakın, yıldızlar kadar da uzaksın, uzanırım yetişemem, yetişirim dokunamam, dokunursam vazgeçemem senden, vazgeçersem yaşayamam, işte öyle bir şeysin ki kalbimde yaşayan, anlatamam, anlatamadım, zaten anlatabilseydim de giderdin sen…
Madem gidecektin kalbini niye açtın bana, ben daha giremeden beni yakıyor.
Seni seviyorum derken de hiç yalan söylemedim… Sevgi insanın yüreğinde doğuştan var olan bir duygudur, yalan ise her an yıkılmaya mahkûm bir sığınaktır…
Bil ki benim silahım kalbimde şarjörü takılı bekliyor… Sevgime “yalan” diyen bensem bile şeytan çıkar sık diyor…
Şunu bil ki: son nefesimde şehadetten sonra ki iki kelimem, yine de… seni_______________ “Ebediyen Seveceğim…”
Evet, yazdım tüm bunları, içimdeydiler, dışa vurdum, pişman mıyım?..
Hiç değilim…
Elimden alıp kırsalar sana yazdığım şu kalemi, elimi keser kanımla yazarım şu an sana olan sevgimi…
Bir silahım olsaydı, bir silahım… Kaybetmeyi kalbinden ve sensizliği alnın tam ortasından vururdum… Ama sevgiyi öldürmek insanın kendi elinde değil, olsaydı eğer önce ben öldürürdüm acı çekmemek için… Acı çekmezdim… Çekmezdi yaşlı yüreğim…
Biliyor musun benim sana duyduğum sevda tüm dünyaya bedeldi gülüm. Bu sevda şu yaşlı gönlümde bir sel oldu bu yolu bir türlü geçemiyorum…
Bir kere ya da son kere sesini bir duyursan şu gamlı günlerim inan ki biter ve alır beni götürür huzur içine iter… Desem ki gönlüme senden gideyim ama hiç vazgeçemiyorum ölümsüz sevdam…
Kırsan kalemi aşka idam fermanını yazıp da sonunda ölüm olsa bu aşkta, kalbim senden göçemiyor…
Ve AYRILIK ŞERBETİNİ inan içemiyorum…
Ah be sevgili; Ayrılık bile ağlardı, bu zalim ayrılığı yaşasaydı…
Gülün kıymetini bilenlere, eninde sonunda solacağını bildiği için gül olmakla övünmeyenlere ve gül dururken diken dermekten pişmanlık duyan zavallı gönüllülere...
Sevginin sevgi olduğunu, sevginin değerini bilenlere… Sevmenin çok büyük bir imtihan olduğunu bilenlere… Sevginin zorla alınmadığını verildiğini bilenlere, tüm sevenlere, sevilenlere derim ki; haydi o zaman kulak verin şu sözlerime:
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim ki olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese, her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül sofranıza gönül soframdan sevgi ve muhabbetler gönderdim bu güzel Salı sabahından... Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…